Tarım

Tarım

Tarım
Tarım veya ziraat, bitkisel ve hayvansal ürünlerin üretilmesi, bunların kalite ve verimlerinin yükseltilmesi, bu ürünlerin uygun koşullarda muhafazası, işlenip değerlendirilmesi ve pazarlanmasını ele alan bilim dalıdır. Diğer bir ifade ile insan besini olabilecek ve ekonomik değeri olan her türlü bitkisel-Hayvansal ürünün bakım, besleme, yetiştirme, koruma ve mekanizasyon faaliyetlerinin tamamı ile durgun sularda veya özel alanlarda yapılan balıkçılık faaliyetlerinin tümüdür.

Bu bilim dalı bilimsel bilginin yanı sıra özel yetenek ve önsezi gerektirir. Uygulamalı bir bilim dalı olup, amacı insanların yararına ekonomik değerler elde etmektir.

Tarım, iki temel üretim dalından oluşur. Bunlar bitkisel üretim ve hayvansal üretimdir. Bu iki temel tarım üretimi dalı ve hatta tanımları arasındaki tek ayrım, kullandıkları materyalin birinde bitki ötekinde ise hayvan materyali oluşudur.

Genel
Tarım, insanlığın toplu hayata geçişinde büyük bir rol üstlendi. Taş Devri süresince bulunan avcı-toplayıcı toplulukların, yerini tarımla uğraşan halklara bırakması, toplumları ve devletleri ortaya çıkardı. Sanayi Devrimi’ne kadar tarım, insanlığın büyük çoğunluğunun temel geçim kaynağı oldu. Ancak günümüzde de tarımda gözle görülür gelişmeler ve teknolojinin getirdiği etkiler bulunmaktadır. Özellikle 20. yüzyıl boyunca tarımda önemli değişiklikler yaşanmıştır. Haber-Bosch işlemine göre, amonyum nitrat karıştırılan tezek sayesinde, ilk yapay gübreler elde edildi. Tarımda işgücünü düşüren makineleşme sayesinde tarımda işçi sayısında azalmalar gözlendi. Üretimin artmasına karşılık işsizlik arttı.

Bunlara karşılık, günümüzde en çok yetiştirilen tarım ürünleri arasında pirinç, mısır ve buğday yer almaktadır. Ayrıca dünyadaki çoğu hükûma kaliteli gıda için tarıma yatırım yapmaktadır. Tarıma yapılan yatırımlardan en büyük payı, buğday, mısır, pirinç, soya ve süt almaktadır. Ancak buna karşılık gelişmiş ülkelerde yapılan yatırımların büyük çoğunluğu etkisiz ve çevre düşmanı olmaktadır. Özellikle tarımdaki makineleşme ve yapay gübre kullanımı, çevreye büyük zararlar vermekte ve su kirliliği başta olmak üzere önemli sorunlara yol açmaktadır. Yine 21. yüzyılda çevre sorunlarının ve küresel ısınma başta olmak üzere anormal doğa olaylarının gündeme gelmesiyle beraber, tarımda makineleşme ve yapay gübre kullanımı düşürülmüştür.

Tarımdaki çevre zararlarına alternatif olarak geliştirilen ve ilk defa 20. yüzyıl başlarında Sir Albert Howard tarafından tartışılan organik tarım ise tüm bunlara karşı temiz ve sağlıklıdır. Organik tarım, günümüzde dünya çapında ilgi görse de pahalı olması nedeniyle sadece üst sınıf kişilerce elde edilebilmektedir. Yine bu tür tarımın dünyadaki en büyük destekçisi Avrupa Birliği’dir. Bu birlik tarafından 1991 yılında organik tarım adıyla literatüre eklenen uygulama, 2005’te CAP adlı kuruluşun kurulmasıyla beraber sürat kazanmıştır. Organik gıdanın savaştığı baş yöntemler arasında hormonlu gıda üretimi yer almaktadır.

2007 yılının sonlarında dünyadaki ekonomik dalgalanmalar sürecinde tahıl ürünleri başta olmak üzere birçok tarım ürününde fiyat katlanmaları gözlendi. Gelecekte, fiyatların çok daha katlanması nedeniyle, Afrika ve birçok 3. dünya ülkesinde gıda savaşlarının baş göstermesi beklenmektedir. Birleşmiş Milletler’e göre, 2025 yılına gelindiğinde Afrika sadece nüfusunun %25’ini besleyebilecektir.

Uygulamalar
Günümüz dünyasında, tarım iki farklı temel amaç için kullanılmaktadır. Bunlardan ilki, sadece ailesini besleyebilmek için üretim yapan insanlardan oluşan grup, ikincisi ise ticari amaçla tarım yapan insanlardan ve kurumlardan oluşan gruptur. Endüstriyel tarımda, amaç ticaret olduğundan para sahası geniştir ve gübreleme, tohumlama, bakım, sulama gibi olanaklar geniştir. Aynı şekilde endüstriyel tarımda geniş tarım alanları mevcuttur. 20. yüzyılda özellikle tarım kimyasındaki gelişmeler, üretimi katladığı gibi, insan gücü oranını da düşürmüştür. Ancak bu, hem sağlıksız gıda üretimine, hem de işsizliğe neden olmaktadır.

Tarımda görülen haşaratlara karşı kullanılan ilaçlar, bu haşaratların zararlarını büyük ölçüde engellese de, buna karşılık bu ilaçlar doğal dengeyi bozmakta ve çevreye zarar vermektedir. Tüm bu zararlara karşılık, tarımda kullanılan traktör gibi araçlar, üretimi arttırmakta ve daha çok insan için besin olanağı sağlamaktadır. Özellikle ilkel tarım aletlerinin yerini modern tarım ve sulama birimlerine bıraktığı 1900’ler boyunca tarımda ivmeli bir artış gözlenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’nde yer alan Ulusal Mühendislik Akademisi’ne göre, tarımdaki makineleşme, dünyanın yaşadığı 20 devrimden biridir. Yine 1999 verilerine göre, günümüz teknolojisi sayesinde, tek bir çiftçi, 130’dan fazla insanı beslemektedir.

21. yüzyıl teknolojisi sayesinde, günümüzde tarımda çeşitlilik, gen çaprazlaması sayesinde artmakta ve birkaç verimli soy birleştirilerek ortaya çok daha verimli yeni bir soy çıkarılabilmektedir. Bu da tarım üretiminin artmasının altında yer alan etmenlerden biri olarak kabul edilmektedir.

Bunu da oku :  Tarım Ekonomisi Bölümü nedir?

Tarihi
Tarımın tarihi günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanmaktadır. İlk tarım örneklerinin ardından, zamanla birçok toplumun arasındaki etkileşimin bir sonucu olarak tüm dünyada yaygınlaştı. Tarım sayesinde insanlık toplu yaşama geçti ve günümüzdeki devletler oluştu. Gübreleme, ekme-biçme gibi tarım yöntemleri her ne kadar eski olsa da, son yüzyılda büyük bir ivme gösterdi

Antik çağlardaki örnekler
Antik çağlarda, Bereketli Hilal ve çevresinde ilk örneklerine rastlanan tarım, öncesinde toplayıcılık ve avcılık ile geçinen toplumları yerleşik yaşama geçirdi. Aynı dönemlerde Çin ve diğer Asya ülkelerinde de başka yöntemlerle uygulanmaya başlayan tarım, zamanla Nil Nehri ve çevresinde yoğun olarak uygulanmaya başlandı. Tarihte, en eski tarım verileri, Anadolu’da Abu Hureyra adlı yerleşimde M.Ö. 13500 yılından kalma tarım aletlerinden edildi. Yine yakın dönemlere ait, Levant ve İran’daki Zagros Dağları çevresinde tarım faaliyetlerinin izine rastlandı. Yine Bereketli Hilal üzerindeki alanda, kimi yerlerde darı, arpa, tahıl, acı bakla, keten, buğday gibi tarım kalıntılarına rastlandı.

Çoğu teoreme göre ilk tarım, insanların vahşi doğadan topladığı bitkisel besinlerini ve tohumlarını mağara önlerine düşürmesiyle başlar. Bu süreçte insanlar tüm gün yiyecek aramaktansa bitkileri toprağa ekerek devamlı olarak yerleşik halde besin elde edebileceğini fark etti. Bu keşif tüm toplumlarca farklı dönemlerde bulundu. Öncelikle Anadolu ve Orta Doğu’da rastlanan tarım etkinlikleri, toplumsal etkileşimler aracılığıyla dünyaya yayıldı. Tarımı daha erken keşfeden toplumlar daha önce yerleşik yaşama geçti ve günümüz uygarlıkları oluştu.

Hindistan’da M.Ö. 7000’lerde rastlanılan tarım, yaklaşık 2000 yıl sonra da diğer Asya ülkelerinde görüldü. Yine bu dönemlerde Nil Nehri çevresinde tarım yapılarına rastlanmaktadır. Mısır ve çevresindeki önemli su kaynakları ve ılıman iklimin mevcut olması tarımın burada daha üretken olmasını sağladı. Yine aynı dönemlerde Mısırlılar Nil’in taşma dönemlerini hesapladı ve ürünlerinin telef olmaması için çeşitli matematiksel formüller ve geometrik hesaplamalara başvurdu. Tarım bu bağlamda günümüz bilim ve teknolojisine farklı yollar aracılığıyla etki bıraktı.

Mezopotamya’da ise Şatt-ül-Arap ve Basra Körfezi çevresinde uygulanan tarım faaliyetleri, ilk kez Sümerler tarafından yapıldı. M.Ö. 5000’lere denk gelen bu süreç, zamanla diğer Mezopotamya uygarlıklarına yayıldı. Yapılan araştırmalarda Fırat ve Dicle nehirleri arasında ahır hayvanlarının kemiklerine rastlandı. Bu da, bölgede hayvancılığın da yer edinmiş olduğunu göstermektedir. Aynı dönemde Amerika kıtasındaki yerliler de basamaklı teraslar aracılığıyla And Dağları başta olmak üzere tarım faaliyetlerine başladı. Güney Amerika’nın Büyük Okyanus kıyılarında yapılan kazılarda, tütün, patates, fasulye, biber, domates, balkabağı gibi tarım ürünlerinin kalıntılarına rastlandı.

Yine Antik Yunanistan ve Antik Roma dönemlerinde de tarım faaliyetleri göze çarpmaktadır. Zeytin, pamuk, mısır gibi Akdeniz bitkilerini yetiştiren Yunanlar, buna karşılık toprakların azlığı ve fakirliği nedeniyle bu alanda çok ileri gidemedi. Romalılar ise tahıl ürünleriyle ticaret yapmaya başladı.

Orta çağlardaki örnekler
Orta Çağ’da İslam dünyası oldukça ileri düzeyde bir uygarlığa sahipti. Bu doğrultuda Orta Doğu ve çevresinde tarım faaliyetleri ve hayvancılık çok büyük ilerlemeler kaydetti. Hidrolik ve Hidrostatik teknikleriyle çalışan pompalara imza atan Araplar, bu sistemlerle üretimde artış gözledi. Yine su değirmenleri aracılığıyla suyu rahatça taşıyabilen Müslüman çiftçiler, bu sayede sulamadaki kuraklığın önüne geçti. Bu dönemde pamuk, turunçgil, meyve, kayısı, safran, enginar, şeker pancarı gibi tarım ürünleri yetiştirildi. Yine Araplar, İspanya’da Emevi Devleti’nin yer aldığı dönemde, Avrupa’ya limon, badem, incir, portakal, pamuk ve muz gibi ılıman tarım ürünlerini getirdi. Aynı dönemlerde Çin’de sabanın kullanılması tarım alanında Asya’daki önemli değişikliklerdendir.

Yine Kavimler Göçü sonrasında Batı Avrupa’da Roma egemenliğinin sona ermesiyle beraber; bu alanlardaki nüfus hızla arttı. Bu insanların beslenmesi için de daha çok toprağın işlenmesi gerekliydi. Bu süreçte, ormanlar ve bataklıklar, tarıma elverişli arazi durumuna getirildi. Bu geniş toprakları sürebilmek içinse ağır sabanlar taşıyan öküzler kullanıldı. Zaman geçtikçe 8-10 öküz kullanılarak işlenmesi zor killi topraklar da işlenmeye başladı. Romalılar bu dönemde bir yıl tahıl ekip, ertesi yıl da bu alanları bekleterek (nadasa bırakarak) pratik bir ekim nöbeti uyguladı. Bu dönemde, Avrupa’daki halklar zamanla yulaf, çavdar ve arpa ekmeyi öğrendi. Böylece, bir yıl kış, öbür yıl bahar döneminde yapılan ekimler, üçüncü yıl ise nadasa bırakılıyordu. Ancak bu yöntem de verimsiz kumlu topraklara uygun değildi.

Bunu da oku :  Cumhuriyetin İlk 15 Yılında Ziraat

800 yılı ve sonrasında Avrupa’da açık tarla sistemi uygulandı. Bu yönteme göre her çiftçi dar ve uzun tarlalara bölünen topraklarında çeşitli tarım ürünü yetiştiriyordu. Bu tür tarlalar genelde eğimli yamaçlara kurulmuştu. Bu da fazla suyun derin hendekten aşağı boşalmasını sağlıyordu. Açık tarla sistemi sayesinde her çiftçi kendi tarlasını işler ve ailesini geçindirirdi. Ancak gübreleme ve tarla sürme gibi işler iş bölümüyle paylaşılırdı. Bu sistem Avrupa’da 20. yüzyılın başlarına kadar devam etti. Orta Çağ’da tarımdaki hemen hemen her işlem el aletleriyle yapılıyordu. Bu da verimi çok daha düşürüyor, ürünlerin hasat zamanının geç kalması neticesinde ürünlerin bir bölümü ziyan oluyordu.

14. yüzyılda Avrupa’da yaşanan veba salgınları yüzünden Avrupa’da birçok insan öldü. Yine bu dönemde çıkan Yüz Yıl Savaşları yüzünden Avrupa genelinde nüfus hızla azaldı. Tarım olaylarının bu olaylar yüzünden asgari seviyeye düşmesiyle halklar kendini yeterince besleyemedi. Sonrasında başta İngiltere olmak üzere tarlalar çevrildi ve bu çevrili tarlalarda ticari ekim yapılmaya başlandı. Bu üretim sonucunda Avrupa kentlerinde tarım pazarları kuruldu. Bu da, kentlerde yaşayan ve tarım ürünlerine rahatça erişebilen insanlar için büyük kolaylık oldu. Bu süreçte kentlerin nüfusunda belirgin ivmeli artışlar gözlendi.

Tarımda çağdaşlaşma
Tüm tarih çağlarında, geniş tarım üretiminin önünde büyük engeller mevcuttu. Bunlardan ilki tarım bitkileri için sağlanması zorunlu olan besinlerdi. İnsanlar bunun önüne geçmek için hayvan dışkılarını gübre olarak kullandı; topraklarını nadasa bıraktı ve her yıl farklı bir bitki ekti. 18. yüzyılda İngiltere başta olmak üzere batı dünyasında büyük bir devrim yaşandı. Şalgam ve üçgül ekiminin başlamasıyla toprakların nadasa bırakılma zorunluluğu ortadan kalktı. Şalgam; hayvansal üretimde hayvanların kış yiyeceği olarak önemli bir yer tuttu. Şalgam sayesinde hem hayvansal üretim arttı; hem de daha çok hayvan beslenebildi. Yine hayvanların sayısında görülen artışla beraber hayvansal gübrelerde ivmeli bir artış gözlendi.

Bir başka önemli gelişme de, Norfolk’ta yaşayan İngiliz çiftçiler Vikont Charles Townshend ve Thomas William Coke’un geliştirmiş olduğu dörtlü ekim nöbeti sistemiydi. Bu yöntemle ardışık olarak buğday, şalgam, arpa ve üçgül dikiliyordu ve nadasa gerek kalmıyordu. Yine bu dönemde kaliteli hayvanlar, diğer türlerin arasından seçilebildi. Townshend ve Coke, bu sayede verimli türler elde etti ve sonrasında Norfolk’un verimsiz kumlu toprağına kil ve tebeşir ekleyerek verimi arttırdı. Buna karşılık Avrupa’da bu süreç daha yavaş işledi. Fransız ve Alman çiftçiler uzun süre tüm dünyada olduğu gibi geleneksel ekim-biçimden vazgeçmedi.

Tüm bunları başka gelişmeler izledi. İlk defa dökme demir, sabanlarda silindirlerde ve tırmıklarda kullanıldı. Farklı toprak ve gübre türlerinin tarımdaki verimi arttırdığı anlaşıldı. 1840’ta Alman kimyacı Justus von Liebig, potasyum, fosfor ve azotun bitkilerin gelişiminde önemli bir yer tuttuğunu tespit etti. Yine İngiltere’de John Lawes ve Henry Gilbert, fosfat bakımından zengin kayaları sülfürik asit ile tepkimeye sokarak yapay gübre elde etti. Bu, günümüz yapay gübre kullanımının başlangıcıdır. Yine 1843’te kil akaçlama boruları bulundu ve sonraki yıllar boyunca büyük tarlalar ucuz ve basit yöntemlerle akaçlandı. Tüm bunlar, tarımda yeni bir dönemi açtı. Artık tüm dünyada ortaklaşa yapılan tarım faaliyetleri, pazarlarda satılmak üzere ekonomik bir gelir olmaya başladı.

Buna karşılık Avrupa’nın bazı ülkelerinde gidişat daha farklı biçimlendi. Özellikle Fransa’da soylular, kendi toprakları yerine saray çevresinde yaşamaya başlayınca, zamanla topraklar köylülerin tekeline geçti. 1789’a gelindiğinde Fransa topraklarının %40’ı köylülerin elindeydi. Tarımdaki bu gelişmeler toplumsal yaşamı da kökten değiştirmeye başladı. Tüm dünyada tarımda görülen gelişmeler, özellikle Avrupa’daki kırsal sistemi değiştirdi.

Günümüzde tarım
Günümüzde tarım, büyük oranda ticari amaçlarla yapılmaktır. Özellikle ulaşımdaki kolaylıklar, tarım ürünlerini çok uzaktaki yerleşimlere bile hem ucuz hem de hızlı bir şekilde taşınmasını sağlamaktadır. 19. yüzyılın sona ermesinden önce Amerika’dan Avrupa’ya tahıl, süt ürünleri ve tuzlu et götürülmekteydi. Saklama ve soğutma yöntemleri geliştikçe, Avrupa birçok ülkeyle tarım ticareti yapmaya başladı. I. Dünya Savaşı sıralarında ulaşım güçleşince, dünyanın dört bir yanındaki çiftçiler, ürünlerini pahalı olarak Avrupa’ya sattı. Avrupa bu dönemden sonra Amerika ile büyük rekabete girdi. Ancak başta İngiltere olmak üzere Avrupa ülkeleri tarım alanında yeteri ilerlemeyi gösteremeyince mandıra ve süt üretimine gitti. Bu alanda besili evcil hayvanlarını çaprazlayan bilim adamları verimli üretim sağladı. Özellikle Danimarka ve Hollanda’nın dış dünyaya süt ürünleri satması, Avrupa’yı bu alanda öne geçirdi. Ancak yine II. Dünya Savaşı, bu rekabete bir darbe daha vurdu. Avrupa’da üretim çok geriledi ve Avrupa ile ilişkili ülkeler uzun süre kıtlık tehlikesiyle karşı karşıya kaldı.

Bunu da oku :  Tarımda çevresel etki

Bilimsel gelişmeler sayesinde, tarım faaliyetleri çok farklı coğrafyalarda ve koşullarda yapılabilmektedir. Bitki ve hayvanların genlerinde yapılan değişiklikler sayesinde belli türlerin karşı karşıya olduğu hastalık riskleriyle savaşılabilmektedir. Buna ek olarak başvurulan tarım ilaçlamaları, her ne kadar verimi arttırsa da, doğaya ve ekin kalitesine zarar vermektedir. Ayrıca hayvanlara hormon verilerek daha kısa sürede daha çok et ve süt vermesi sağlanmaktadır. Bu yöntem ekinlerde de kullanılmakta ve bitkisel ürünlerin daha bol üretilmesini sağlamaktadır. Bununla beraber et ve süt üretiminde, hayvanlar küçük koğuşlarda aşırı beslenerek ve gün ışığına çıkarılmayarak verim arttırıcı etki oluşturulmaktadır. Ancak bunlar da yine ürün kalitesini düşürmekte ve doğallığı azaltmaktadır. Özellikle gelişmiş aşılama teknikleri, hayvan ve bitki türlerinin karşı karşıya olduğu hastalık riskleriyle savaşmaktadır. Ayrıca çoğu batılı toplum başta olmak üzere organik tarıma dönüş dikkat çekmektedir.

“Toprak işlemesiz tarım” günümüzde toprak verimliliğinin korunması, sürdürülmesi ve toprak ıslahında dikkate alınmaya başlanan bir yöntemdir.

Üretim
Dünya üzerinde yapılan tarım ve tarım verimi, coğrafyadan coğrafyaya değişiklikler göstermektedir. Bunun en önemli sebebi iklim koşulları, farklı tarım politikaları, farklı sulama teknikleri ve gübreleme teknikleridir. Az gelişmiş birçok ülkede tarım ve hayvancılık yapılan çiftlikler çok küçüktür ve nadiren ticari amaçla kullanılır. Bu ülkelerdeki çiftçiler hemen hemen her zaman tarla sürmek için öküz veya diğer büyükbaş hayvanların gücünden yararlanır. Aynı şekilde gübreleme sadece hayvan dışkılarıyla yapılan gübrelemeyle sınırlıdır. Yine dünya üstündeki tarım alanların yarısı bu şekildedir. Elde edilen ürünlerin tamamına yakını, çiftçiler ve ailelerince tüketilir ve depolanır. Geriye kalanlar ise satılır. Bu tür tarlalara geçimlik tarım; üretime de geçimlik tarım üretimi denir. Aynı şekilde hayvancılıkta üretilen büyük veya küçükbaş hayvanlar doğada gelişigüzel beslendiklerinden verim çok daha düşüktür.

Dünya üzerindeki birçok yerde coğrafi koşullar ve iklim tarım üretimine uygun değildir. Bu yerlerde ekim alanları devamlı olarak değiştirilerek verimdeki düşüş önlenir. Bu uygulamaya da dönüşümlü tarım denilmektedir. Bu tip uygulamaların yapıldığı en bilindik yerler tropik kuşaktaki ülkelerdir. Bu ülkelerde ormanlar tahrip edilir ve tarlalar açılır. Kesilen ağaçlar ve ormanın taban katmanı tamamen yakılır ve küller gübre olarak kullanılır. Sonrasında toprağın verimi çok düşük seviyeye gelene kadar tarım faaliyetlerine devam edilir. Verim çok azaldığında da yeni ormanlar tahrip edilir. Eski tarım alanı da birkaç yıl boyunca terkedilir. Eski alan tekrar doğal düzenine kavuşunca; bu eski alana tekrar dönülür. Bu sayede tarım süreci devam eder. Bu uygulama ilkel yöntemlerle yapıldığı sürece çevreye kalıcı zararlar vermez. Ancak büyük şirketler ve kurumlarca açılan teknolojik dönüşümlü tarım; genelde çevreye kalıcı hasarlar verir.

Afrika ve Asya’da ise göçebe hayvancılık görülür. Bu nedenle bu kıtalardaki çoğu halk ekim-biçim ile uğraşmaz. Hayvanların beslenmesi için gereken ot ve bitkiler hayvanların sadece bir bölgede durmasıyla yenilenmez. Bu sebeple çoğu kabile göçebe olarak hayvanlarını farklı alanlarda otlatırlar. Ancak bu da uzun vadede bitkisel yenilenmeyi yavaşlatır. Kuzey Afrika’daki inek ve develer; Orta Asya’daki yaklar bu şekilde beslenmektedir. Bu şekilde yaşayan insanlar, tamamen hayvanlarına bağlıdır. Yaşamlarını hayvanlarıyla sürdürmektedir. Eski Türk devletleri de aynı şekilde göçebe hayvancılıkla uğraşmıştır.

Öte yandan çoğu sömürgeci batılı devlet; günümüzde azgelişmiş ülke topraklarındaki verimli tarım alanlarında, çok düşük fiyatlara çiftçi çalıştırır ve yine çok düşük fiyata batılı devletlere satar. Bu sömürgeci tarım dışında çoğu gelişmekte olan ülkede de ticari tarım gözlenmektedir. Çoğu ülke kendi coğrafyasına özgü tarım ürünlerini yetiştirerek hem iç pazara hem de dış pazara satar.

Click to rate this post!
[Total: 1 Average: 5]
(Visited 5 times, 1 visits today)

Related posts

Leave a Comment